(Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayınlanmış olan, açık adı Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel Elkitabı olan DSM-IV, ruh sağlığı profesyonelleri arasında yaygın olarak kabul gören tanı sistemidir. Bu açıklamanın burada yapılmasının nedeni Cinsel Kimlik Bozukluklarının bazı çevrelerce problem kabul edilmemesi durumudur. Konunun tamamının işlenmesinde DSM-IV kriterleri dikkate alınmış, öznel yorumlar kullanılmamıştır. )
Cinsel Kimlik Bozukluklarının tanımından önce cinsel kimliğin ne olduğu tanımlanmalıdır. Erken çocukluk yıllarından itibaren hepimiz kendimizi kadın ya da erkek olarak tanımlamayı öğreniriz. Cinsel kimlikle ilgili bir soru sorulduğunda tereddütsüz olarak cevap verebiliriz ve bu soruyu soran kişi tarafından tereddütsüz doğru kabul edilen bir yanıttır, ağır psikoz hastaları bile cinsel kimlikleriyle ilgili tartışmaya açık olmayan net yanıtlar verirler. Pek çok kişi de kendi cinsel kimliği hakkında hiç kuşku yaşamaz. Bazı kişiler de, bu daha sıklıkla erkeklerde görülen bir durumdur, çok erken çocukluk döneminden itibaren kendilerini karşıt cinsiyette gibi hissetmeye başlayabilirler. Biyolojik kanıtlar, örneğin erkeklerde bıyık ve sakalın çıkması ve normal cinsel organlar, kadınlarda göğüslerin gelişmesi gibi ikincil cinsiyet özellikleri bile bu kişileri kendi cinsiyetleri konusunda ikna etmez. Böyle bir erkek aynaya baktığında , biyolojik olarak bir erkek görse bile kendini bir kadın olarak kabul edebilir, vücudunu cinsel kimliğiyle uygun hale getirme çabası içine girebilir.
“DSM-IV’ deki cinsel kimlik bozukluğu kategorisi, kendi anatomik cinsiyetinden memnun olmayan ve karşı cinsiyette olmak isteyen, yani cinsel kimlik açısından hoşnutsuz (disforik ) kişileri kapsar. Bunlar arasında cerrahi olarak diğer cinsiyete geçme arzusu taşıyanlar da vardır ve cinsel kimlik bozukluğu açısından en uçta olan bu kişilere transseksüeller denir. DSM-IV teki diğer bir alt gruplama ise kişinin hangi dönemde olduğu yani çocukluk döneminde mi, ergenlik döneminde mi, yoksa yetişkinlik döneminde mi olduğuna göre yapılır. Nadiren karşı cinste olduklarını iddia eden şizofreniklerle, anatomik olarak her iki cinse ait cinsel organlara sahip olan kişiler Cinsel Kimlik Bozukluğu dışında bırakılmalıdır. Cinsel Kimlik Bozukluğu aynı zamanda cinsel sapkınlıklar kategorisinde yer alan taravetsiden de ayırt edilmelidir. Her ne kadar travestiler karşıt cinsiyette imiş gibi giyinseler de, kendilerini karşı cinsiyetteymiş gibi hissetmezler. Cinsel Kimlik Bozukluğu olan kişiler genellikle kaygı ve depresyon yaşarlar. Hatta Cinsel Kimlik Bozukluğu olan bir erkek başka bir erkeğe duyduğu ilgiyi geleneksel heteroseksüel bir tercih olarak yaşayabilir, çünkü kendini bir kadın olarak görmektedir. Bunlara bağlı olarak da Cinsel Kimlik Bozukluğu olan kişiler diğer insanlar tarafından kolayca kabul edilmezler ve karşıt cins gibi giyinmeyi seçenler iş bulmak konusunda da sorunlar yaşarlar. Cinsel Kimlik Bozukluğu olan kadınlar karşıt cins gibi giyinseler de çok zorluk yaşamazlar, çünkü kadınların erkekler gibi giyinmesi sorun yaratmaz. “ ( Abnormal Psychology)
Cinsel Kimlik Bozukluğu’nun nedenlerine baktığımızda araştırmacılar bu durumun değişmeyen ve sürekli bir doğası olmasından yola çıkarak transseksüeller ve normal cinsel kimliği olanlar arasında hormonal açıdan bir fark olup olmadığı araştırılmış, heteroseksüeller ve eşcinsel erkekler arasında hormon düzeyleri açısından hiçbir fark bulunmamıştır. Cinsel Kimlik Bozukluğu olan kadınların bazılarında erkek hormonlarının düzeyi yüksek olmakla birlikte pek çoğunda böyle bir fark ortaya çıkmamıştır. Dolayısıyla mevcut veriler transseksüelliği hormonlar yoluyla açıklamaya çalışan görüşleri desteklememektedir.
Cinsel Kimlik Bozukluğu olan yetişkinlerle çalışan araştırmacılar, bu kişilerin çocukluklarında karşıt cinsiyet rolüne uygun davranışlar, erkek çocuklarda kadınsı, kız çocuklarda erkeksi davranışlar gözlendiğini belirtmektedirler. Çocukluk döneminde Cinsel Kimlik Bozukluğu tanısı tamamen kız çocuklarda erkeksi, erkek çocuklarda kadınsı davranışlar sergilemelerine göre konulmaktadır. Bu çocukların sevdiği yada sevmediği şeyler, erkeksi ve ya kadınsı davranışlar , kültürümüzde her iki cinsiyet için uygun görülenlerden farklılık gösterir. Örneğin bir erkek çocuk vurdulu kırdılı, itişip kakışmalı oyunları sevmeyip kız çocuklarıyla oynamayı tercih edebilir. Kızlar gibi giyinmek isteyebilir ve kız olmak konusunda ısrarlı olabilir. Cinsel organların tiksindirici olduğunu düşünebilir, büyüdükçe cinsel organlarının karşı cinse ait organlara dönüşeceğine inanabilir. Çocukluktaki Cinsel Kimlik Bozukluğu yetişkinlere oranla daha yaygındır.
Çocukluk döneminde görülen Cinsel Kimlik Bozukluğu’nun nedenlerine baktığımızda kız ve erkek çocukların erkeksi ya da kadınsı davranışlarının sınırlandırılması kalıplara ve değer yargılarına o kadar bağlıdır ki, çocuğun sergilediği karşıt cinsin davranış örüntülerinin anormal olduğunu söylemek haksızlıkmış gibi görünebilir. Bununla birlikte bu davranış örüntülerinin fiziksel bir rahatsızlıktan kaynaklandığını gösteren veriler de bulunmaktadır. Hamilelik sırasında seks hormonları alan annelerin çocuklarında sıklıkla karşıt cinse özgü davranışlar ve fiziksel anormallikler gözlenmektedir. Örneğin rahimdeki kanamanın önlenmesi için sentetik progestinler (bunlar erkek seks hormonlarının öncüleridir) kullanan annelerin kız çocuklarında, okul öncesi dönemde erkeksi davranışlar görülmektedir. Hamilelik sırasında anneleri kadın hormonları kullanan erkek çocukların yaşıtlarına göre daha az atletik bir görünüşe sahip oldukları ve vurucu kırıcı oyunları da daha az oynadıkları gözlenmiştir. Her ne kadar bu çocuklar cinsel kimlik açısından anormal olmasalar da annelerinin hamilelik sırasında seks hormonları almaları çocukların karşıt cinse özgü davranışlarında ve ilgilerinde artmaya yol açmaktadır. Çocukların çoğunda zaman zaman karşı cinse özgü davranışlar görünebilir, bazı evlerde bu tür davranışlar çok dikkat çeker ve gerek anne babalar, gerekse akrabalar tarafından gülünerek, onaylanarak pekiştirilir. Cinsel Kimlik Bozukluğu olan çocukların anne babalarıyla yapılan görüşmelerde genellikle anne babaların çocuklarını karşıt cinse özgü biçimde giyinme davranışını engellemedikleri, hatta bunu destekledikleri ortaya çıkmaktadır. Bu özellikle erkek çocuklar için daha da belirgindir. Pek çok anne teyze veya büyükanne erkek çocukların annelerin eski elbiselerini, topuklu ayakkabılarını giymelerini çok sevimli bulduklarını, hatta nasıl makyaj yapılacağı konusunda onlara yardımcı olduklarını belirtmişlerdir.
Aile albümlerinde de bu çocukların kadın kıyafetleri ile çekilmiş fotoğrafları yer almaktadır. Ailelerin a tipik bir çocuğun davranışlarına gösterdiği bu tür tepkiler büyük bir olasılıkla çocuğun kendi anatomik cinsiyetiyle cinsel kimliği arasındaki çatışmanın artmasına yol açmaktadır. Yapılan bir araştırmada kadınsı erkek çocuklar ve erkeksi kız çocuklar üzerinde yaptığı araştırmada erkek gibi davranan kızların erkek gibi davranmayan kızlara nazaran babalarına daha düşkün oldukları, muhtemelen annelerini değil babalarını rol modeli olarak aldıkları gözlenmiştir. Erkek gibi davranan bu kızların annelerinin de çocukluklarında erkek gibi davranan kızlar oldukları ve kızlarının erkeksi davranışlarını daha kolay kabul edebilen anneler oldukları görülmüştür. Aile içinde bu tür modellerin olması ve erkeksi davranışların bir yandan aile tarafından koşullu olarak şekillendirilmesi, bir yandan da aynı yaştaki erkek çocuklar tarafından olumlu yönde pekiştirilmesi, bu kızların erkeksi tavırlarının daha da belirginleşmesine yol açabilir. Şunu unutmamak gerekir ki cinsel kimlik bozukluğu olan çocukların çoğu, hiçbir profesyonel müdahale yapılmasa da yetişkinliklerinde böyle bir bozukluk göstermemekte ancak pek çoğu eş cinsel yönelim sergilemektedirler. Erkek çocukların kadınsı davranışlarının özellikle kız çocuk sahibi olmak istedikleri halde olamayan anneler tarafından desteklendiği şeklinde yeni bir hipotez vardır. Ancak bu görüş son zamanda yapılan bir çalışmada desteklenmemiştir. Bu çalışmadan elde edilen sonuçlara göre çocukluklarında çocukluk Cinsel Kimlik Bozukluğu görülmeyen annelerin de en az çocuklarında bu bozukluk görülen anneler kadar kız çocuk sahibi olmaya istekli oldukları ortaya çıkmıştır.
Bu alanda çalışan araştırmacılar kadınsı ve erkeksi tanımlarının hangi aktivitelerin kadınlara, hangi aktivitelerin erkeklere uygun olduğunu, karşıt cinse özgü aktivitelerden zevk almanın ve karşıt cinste olduğuna inanmanın ne anlama geldiğinin kültürlere göre ne kadar farklılık gösterdiğinin farkındadırlar. Hiçbir cinsel kimlik çatışması yaşamamalarına rağmen küçük erkek çocukların büyük çoğunluğu zaman zaman kızların oynadığı oyunları, kız çocukların büyük çoğunluğu zaman zaman erkeklerin oyunlarını oynamaktadırlar. Ancak bu kadınsı erkek çocukların hiçbir stres yaşamadıkları anlamına gelmez. Bizim toplumumuzda kız gibi davranan erkeklere gösterilen hoşgörü oldukça azdır, oysa erkek gibi davransalar da kızlara gösterilen hoşgörü daha fazladır. Gerek çocukluktaki, gerek yetişkinlikteki Cinsel Kimlik Bozukluğunun görülme sıklığı bebekle oynayan erkek çocukların ve top oynayan kız çocukların oranından daha azdır.
Kaynak:Abnormal Psychology
Psk.Nur GEZEK