Gelişmekte olan ülkeler boşuna denilmemiştir sanırım, bu anlamda bizim ülkemiz tıpkı bir çocuğun gelişim evrelerini tamamlaması gibi, hala geliştiğini ispatlayamamış bir ergen gibidir. Hala ülkemizde bilimsel konular çok az rağbet görmekte, hurafeler, batıl inançlar, hocalar, hacılar, burçlar bile psikolojik yardım konusunda en çok başvurulan konular ve şahıslardır. Kişilerin inançları psikoloji söz konusu olduğunda hep bilinmeyen dışsal güçler tarafından kişinin yönlendirdiği şeklindedir. Bu tarz inanışın orta çağda, yani bundan yüzyıllar önce bilimin gelişmediği dönemde, obsesyon yani takıntı, evham hastası olan bireylerin, içlerine şeytan girdiği düşüncesiyle yakılması gibi cehaletin göstergesidir. Nasıl ki bu insanlar hasta oldukları anlaşılmadığı için yakılarak öldürüldüler, aynı şekilde bu çağda bu devirde, bu kadar bilimsel kaynak varken insanların hala hoca hacılara gidip psikoloğa gitmeyi delilik olarak görmesi aynı ilkel düşüncenin devam ettiğinin göstergesidir.
Bu konuda sorun yaşayan insanları suçlamamız söz konusu değildir elbette. Burada belirtmek istediğimiz genel bir bakış açısının çarpıklığıdır. Bilgi eksikliğidir. Bizim danışanlarımızda gözlemlediğimiz ilk veri budur. Kişi cesaretini toplamak için aylarca kendisiyle savaşıp, en son direnemediği noktada yani tükendiğinde terapiye gelme cesaretini gösterebilmektedir.
AMA NEDEN? BİLGİ EKSİKLİĞİ ŞUDUR;
Bilgi eksikliği diyebiliriz ya da bilgi kirliliği.
Delilik nedir ne değildir?
Bizim genel olarak danışanlarımıza ilk anlattığımız konu budur. Psikiyatrik hastalıklar, psikoz grubu hastalıklar, psikolojik problemler yani nevroz grubu problemler.
Nedir bu psikoz nevroz ayrımı konusuna gelirsek. Psikoz dediğimiz hastalıklar, şizofreni gibi genetiği olan, ya da madde kötüye kullanımına bağlı olarak gelişen, kişinin gerçeği değerlendirme yeteneğinin bozulduğu, yani kim olduğu, çevresinde olup bitenlerle ilgili algılarının bozulduğu, halisünasyon ve hezeyanlarla seyreden kişinin sosyal işlevsel hayatını etkileyen, yani çalışmasını ve ilişkilerini bozan akıl hastalıklarına psikoz diyoruz. Halk adıyla delilik, mecnun olmak bu tür durumlar için etiketlemelerdir. Yani her ruh sağlığıyla ilgili sorun yaşayan bireyin deli olması, az önce saydığımız semptomlarla etiketlenmesi gerekmez.
Yine gelişmekte olan bizim gibi ülkelerde bu durum yani ruhsal olarak çökkün hissetmek, ya da panik atak denilen kaygı problemleri yaşamak, ya da ilişki sorunlarından dolayı çıkmazda hissetmek ve depresif hissetmek, delilikle eşdeğer tutulup destek almak konusunda bireyler çekingen kalmakta, hatta ülkemizde sonucu intiharla sonuçlanan bir çok acı kayıp yaşanmaktadır.. yazık kii…
GELELİM PSİKOZ NEVROZ AYRIMINA…
Yukarıda belirttiğimiz gibi, delilik diye tanımlanan psikoz grubu hastalıklardır. Gerçeği değerlendirme yetisinin kaybolduğu problemlerdir. Nevroz grubu hastalıklarda gerçeği değerlendirme yetisi psikozda olduğu gibi bozulmaz ve en önemlisi herkesin başına gelebilir, grip olmak gibi. Yani hepimiz üşütünce grip olabiliriz, tıpkı bunun gibi, insanız ve duygularımız var, hepimiz önemli yaşam olayları karşısında duygusal tepkiler verebiliriz, bu duygularımızda aşırılık olabilir, kontrol edemediğimiz bir durumla karşı karşıya gelebilir, bununla başa çıkamayabiliriz. Bu durumda kendi kendine bireyler bir iç muhasebe yapıp kendi kendilerine şunu söyleyebilir; “ ben güçlüyüm, bu duruma yenilmemeliyim” ve fakat kişi bu durumu aşamadığını bilir ve bu durumu yenilgi güçsüzlük olarak algılar göreceli olarak, yardım almaktan kaçınır yıllarca bilincine ve bilinç altına işlemiş gerçek dışı anlamsız telkinlerden kurtulamaz, “ ben deli miyim, psikoloğa deliler, psikolojisi hat safhada bozuk insanlar gider” diye düşünür, bunu en yakınıyla bile paylaşmaktan çekinir, müthiş bir çatışma yaşar, aşamaz, kendini cezalandırır, ya çok uyur , ya çok yer, ya da uykuları kaçar, iştahı kesilir, kendisini sevdiği insanlardan izole der, tek başına yavaş yavaş dolaylı bir intiharı seçer ama yardım almayı göze almaz.. alamaz..
Bu dolaylı intihar çoğu zaman amacına ulaşır, alkolizm boyutuna, madde kötüye kullanımı( ki buna anti depresan ilaçlar da dahil), obezite, hızlı araç kullanma, sosyal izolasyon ve yalnızlık psikolojisiyle kişinin kendisini bazen çok hızla tüketmesiyle son bulur. Dolaylı intiharlardan bahsediyorum, direk intiharları saymıyorum bile..
Kişi çevresiyle çok uyumlu da görünebilir, bir çok negatif düşünce, duygu, hatta takıntılar, anlamsız kişinin kendisine bile garip gelen beynine üşüşen absürt bir çok düşünce en yakınlarından gizlenir, kişi rol yapar, uyum için kendisini aşırı zorlar, ataklar geçirebilir, boğuluyor hissi, her an kötü bir şey olacak hissi, kontrolü kaybetme korkusu, delirme hissi yaşayabilir, yine de bu duygularını baskılayıp uyum sağlama zorunluluğu hisseder, yoksa deli damgası yiyecektir, kaçınılmaz sondan korktuğu için uyum zorunlu hale gelir, ama kişi kendi içinde kendi düşünce ve duygularıyla uyumsuz hissettiği bir dünyayı var ettiği için en büyük sıkıntıları göze alarak problemi derinleştirmektedir.. kar topu çığ olmaya başlar, kişi bu sürecin farkına varmadan kendisiyle yüzleşmekten kaçarak problemi kronikleştirmektedir.
ÖZETLE..
Bütün bunlara hiç gerek yoktur, insan bio-psiko-sosyal bir varlıktır. Yani biyolojik yanımız neyse,, yani,, yemek içmek ne kadar önemliyse psikolojik sağlığımız ve sosyal yanımız da bir o kadar önemlidir..yahu ben depresyondayım ama önemli değil, panik atağım ama boş ver, obsesyon dedi doktor aman canım geçer demek, yemek yemesek de olur demek kadar anlamsız bir boş verme psikolojisidir.
YANİ YİNE ÖZETLE…
PSİKOLOJİK PROBLEMLER DELİLİK DEĞİLDİR, DESTEK ALINMADIĞINDA ÇIĞ OLUR ALTINDA KALIRIZ, ÇÖZÜMSÜZ KRONİK HASTALIKLAR HALİNE GELEBİLİR.
Son derece doğal, son derece insani sorunlarımız olabilir, unutmayalım ki psikoloğa gitmek gelişmiş beyinlere sahip bireylerin sorun çözme yöntemidir, bu durum bütün gelişmiş ülkelerde böyledir. Delilik değil, aksine kendini çözme eğiliminde olan, ilişkilerini analiz edebilen, eğitimi her ne olursa olsun hayatı sorgulayan bireyler psikoterapiden çok fazla yarar sağlarlar.. psikiyatrik ilaçlar, tıkanan bir lavabodaki suyun taşmasını bir süre engelleyebilir, ama tıkanıklığın gitmesi düşüncelerin değişmesiyle yani psikoterapiyle mümkündür.
İçinden çıkılmaz sıkıntılarınız varsa, aşamadığınız ilişki problemleriniz varsa, evlilik sorunsa ilişkiniz kötüyse, cinsel problemleriniz varsa, ya da kalbiniz ya da beyniniz sizi dinlemiyorsa, bir bakıma ne düşüncelerinizi ne de kalbinizin atışını kontrol altına alamıyorsanız, hastalanmaktan korkuyorsanız, ölüm korkunuz fobi derecesinde hayatınızı ele geçirmişse, aşamadığınız duygusal gel gitler yaşıyorsanız ve son çare olarak ölümü bile düşünüyorsanız..
Hiç düşünmeden bir destek alın, siz deli değil aksine yaşamı sorgulayan insanlarsınız. Yani siz nevrotik problemler yaşayan zeki, aklı başında bireylersiniz.
Gelişmiş ülkelerde her bireyin aile hekimi gibi aile psikoloğu vardır, bunu unutmayın, normalleşmek için gelişmeye ihtiyacımız var, sağlıkla kalın..
Uzm. Psk. Nur GEZEK